09 Haziran 2016

Memleket cehenneme dönerken çaresizliğim büyüyor!

Cizre’ye, Nusaybin’e, Sur’a baktıkça, Vezneciler’e, Midyat’a baktıkça...

Evet öyle.
Koca memleket her geçen gün cehenneme dönerken, çaresizliğim büyüdükçe büyüyor.
Yazmak içimden gelmiyor.
Söz bitti!
Acıyı, kan ve gözyaşını o kadar çok yazdım, nedenlerini niçinlerini o kadar çok sorguladım ki.
Barış namlunun ucunda değil dedim.
Şiddetle, terörle barış gelmez dedim.
Silahın kullanım süresi doldu dedim.
Çare, barışçıl siyasettir dedim.
Çare masadır dedim.
Kiminle savaşıyorsan barış onunla yapılır,dedim.
Her taraftaki acılara dokunmaya, acıları yüreğimde hissetmeye çalıştım.
Bunun için gazetecilik yaptım, yapıyorum.
Yazılar yazdım, yazıyorum.
Konuşmalar yaptım, yapıyorum.
Kaç tane kitap yazdım.
N’oldu?..
Sıfıra sıfır elde var sıfır mı?..
İstanbul Vezneciler’e bakıyorum.
Mardin Midyat’a bakıyorum.
Nusaybin’e, Cizre’ye, Sur’a bakıyorum.
Çaresizliğim büyüyor!
Her geçen gün kendimi daha çok çaresiz hissediyorum.
Yazmak içimden gelmiyor.
En iyisi, Oya Baydar’ın son kitabı Surönü Diyalogları’ndaki iç hesaplaşmalara sığınmak galiba...

Oya Baydar: Barışı başaramadık, şimdi savaşa bahane bulmaya çalışıyoruz
 
                                        
*    *   *
 

 - Hendeklerde çarpışıp ölenleri anlamazsak, o hendeklerin neden kazıldığını sorgulamazsak, ister istemez zalimin safında yer alırız. Öldürmekten başka çözümler vardı: Haklarıyla, onurlarıyla, eşit ve özgür yurttaşlar olarak yaşayacakları bir ülke verebildik mi onlara?

- Haklısın. Yok etmek kolaydır, muktedirler kolay yolu seçerler. O utanç verici “En iyi Kürt, ölü Kürt’tür,” sözü iktidar aklının özetidir. Ben başka bir şey tartışıyorum: Hendeklerin hangi tarafında olursa olsun, bütün ölenlere sahip çıkıyorum, bütün öldürenlere de karşıyım.

- Bak, benim babam Diyarbakır Cezaevi’nde işkencede öldü. Anam Kürtçe’den başka dil bilmezdi, karısıyla Kürtçe konuştu diye işkence gördü. Babamın ne örgütle ne dağla ne terörle ilişkisi vardı; sadece Kürt olduğu için, koruculuğu kabul etmediği için oradaydı. İsteyen inanmasın, bölücü propaganda sansın, yalan deyip rahatlasın ama benim babam orada öldü. Benim gerçeğim bu işte.

- İnsanlar ezberlerinin bozulmasından korkarlar. Bir bütünün parçası olmak, o bütünün ezberlerini tekrarlamak, itaat etmek rahattır, güvenlidir. Sorgulamaya başlayınca hem rahatın bozulur hem de kendi mahallenden kovulursun, yalnızlaşırsın.

Sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan sonra evine dönen bir Cizreli...- Savaşın ortasında sorgulayamazsın, alevler dört bir yanı sarmışken ne kimin kundakladığını ne de yangının nedenlerini düşünebilirsin. (...) Şimdi sadece silahların sesi duyuluyor, bir de ölülerin ardından yakılan ağıtlar, umutsuz yakarışlar, acı, öfke çığlıkları.

- Kazanmak için ille de şiddet gerekmiyor, başka türlü de kazanılır.

- Güzel ama hayatta karşılığı olmayan naif bir düşünce.

- Hayatta karşılığı olan şiddetse, ölümse, yıkımsa; o zafer yerinde kalsın, ben almayayım.

- Çünkü sen barışçı kalabilme lüksüne sahipsin. Korunaklısın, evin kurşun yağmuru altında değil, mahallen abluka altında değil. Haftalardır susuz, ışıksız, ısıtmasız, hatta ekmeksiz kalmadın, yaşam damarların kesilmedi. Buralara gelip dayanışmanı gösterir, iki anneye sarılır, üç çocuğun başını okşar, vazifeni yapmış olmanın iç huzuruyla, gururuyla çekip gidersin.

- Böyle konuşman acıtıyor.

- Beni de.

- Haklı savaş verenin de yıkımdaki payını görmeye, söylemeye cesaret edebilmeliyim. Mazlumdan yana olmak, onun yanlışını, hatta günahını görmeme engel olmamalı.

- Hangi terazide tartacaksın mazlumun günah payını? Terazinin kefelerine neleri yerleştireceksin? Cizre’yi görmeden, zulmün, acının ağırlığını nasıl ölçeceksin?

- Cizre’yi gördüm. Cizre bu ülkenin Guernica’sıdır. (...) Barışı başaramadık, şimdi savaşa bahane bulmaya çalışıyoruz.

Pazartesi günü 6 polis, 5 sivilin hayatını kaybettiği Vezneciler...Çaresizliğim büyüyor!

                        *     *     *

Benim de öyle.
Cizre’ye, Nusaybin’e, Sur’a baktıkça, Vezneciler’e, Midyat’a baktıkça içimdeki çaresizlik büyüyor.
Ve koca memleket her geçen gün cehenneme dönüyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Nimet'e özgürlük!

İnsan Hakları Derneği’nin kurucularından Nimet Tanrıkulu, 29 Ekim 2024 tarihinde, hukuk dışı bir kararla tutuklanıp Ankara Sincan Kapalı Cezaevi'ne kondu

Ankara'nın nihai bir oyun planı, bir "end game"i var mı?..

Yoksa yine malum "devlet ezberleri"yle yola devam çıkmazı mı?..

Demirel'i darbeyle devirecektim!

Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu

"
"